"Osmanlıca ile karışık Türkçe bilen,atasözü-deyim ve bilumum bilinmeyen kelime darağacı gelişmiş,sabah 8 - akşam Allah ne verdiyse çalışma azmi ile yanıp tutuşan,temizlik,yemek,çamaşır,ütü,alışveriş gibi her türlü ev işini başarı ile denetleyen,evde yemek yiyenlerin lokmasını sayan,gelen misafirin konuştuğu kelime sayısını hesaplayan,gelinleri ev hanımlığı konusunda yarıştıran,dedikodunun kralını yapan,herkesi parmağında oynatma becerisine sahip,sektörde oldukça deneyimli kalifiye eleman."
Bunu daha da uzatabilirim elbet.
Bana göre babaanne demek otorite demek. Her boka gülmeyen,ciddi insan,torunlarla şen şakrak oynayan anneanneler yerine mesafeli duran insan demek. Asla tam anlamıyla mutlu olmayan, kocasını sittin sene önce gömmesine rağmen hala ölmüşün arkasından şikayet eden, ama maaşını yemeye gelirken çatırtı sesleri çıkaran insan demek.
Tüm babaanneler mi böyle yoksa sadece benimki mi orasını bilmem ama babaanneme kürek verseniz,mezarını kazıp girer içine. O derece hayattan gram zevk almayan, zevk almadığı gibi etrafındakilerin de zevk almasını istemeyen biri. Şimdi düşünüyorum da babaannem 4-5 seneden beri evden çıkamıyor.O yüzden böyle mutsuz olabilir diye ama ben çocukken de böyleydi. 5 yaşlarımdayken bana çarpık bacaklı derdi de beni sevmiyor diye ağlardım.Hoş şimdi de gerçekten seviyor mu sevmiyor mu bilmiyorum ama bu saatten sonra da çok da tın.Bu yüzden benim babannemle ilişkim çok mıç mıç olmadı.
Üniversiteye gidene kadar annemin hal hatır sormak için aradığı zamanlar zorla telefonu elime tutuşturmasından başka senede bir iki defa görüşmek ile kör topal bugünlere geldik. Üniversiteye başlayınca daha doğrusu kendi evime çıkıp bir de kendi telefonum olunca, hayırlı evlat,hayırlı yeğen gazı ile akrabaları aramaya başladım,tabi babaannemi de.
-"Babaanne naber?"
-"İyiyim güzelim,sen nasılsın?"
-"Ben de iyiyim işte ne olsun.Ders çalışıyorum falan."
-"Allah zihin açıklığı versin yavrum"
-"Başka?"
-"Hiçbir şey"
-"Benden de bu kadar"
Dört sene boyunca haftada bir kere yaptığımız telefon görüşmelerinin özeti budur. Hiç değişmez,tek bir cümlenin yeri değişmez. İlişkimizdeki kırılma noktasını,mıç mıç olmanın bokunu çıkardığımız an, benim kopasıca dilim yüzünden başladı.
Babaannem kalçasını kırıp yürüteç olmadan yürüyemez duruma gelince, atın beni başınızdan huzurevine triplerine girip bir de üstüne evimde ölmek istiyorum diye dellenince, çaresiz bakıcı tutuldu. Ve zurnanın zırt dediği yer, benim kendi gelinlerinin ev hanımlığından bile şikayet eden,kendinden başka kimseyi hiçbir konuda beğenmeğen babaannem hiç tanımadığı biri ile başbaşa kaldı. Tabi burda olan en uzaktaki çocuğa yani bizim aileye oluyordu. Her telefon konuşmasında "Bir sıcak çorba yapanım yok", "Bilmem ne yemeğine hasret kaldım.", "Eşyalarımın yeri değişti" derken okulu bitirip master'a başlamayı düşünen salak ben babama:
"Baba ben en iyisi master için babaannemin yanına taşınayım.Hem ben yalnız yaşamaktan sıkıldım,hem de onun bakıcısını denetlerim aklımız kalıyor." deme gafletinde bulundum. Keşke dilim kopaydı da demeysedim. Neredeyse iki sene olacak aynı evde yaşamaya başlayalı. Köpek gibi pişmanım.
Bakkala giden bir insan,birşey istiyor musun diye sorduğunda "Ölmek istiyorum" denir mi?
Bitirdin beni babaanne...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder